İnsanların kendilerine, dolayısıyla birbirlerine olan güvenlerini sarsarak egoyu dürtmek kapitalizmin insanı en büyük mal yerine koyuşu olsa gerek. Kısır döngünün haddi hesabı yok zaten dünyada. Anlamadığını kötülemek gibi, ama gerçekten anlamadığını, hiç anlamaya çalışmadan. Kendini bıraktığında bahsetmek istediğin düşlerin, ancak eşitlikte gerçek gibi oluyor.Birbirimizi inandırdığımız kadar gerçeğiz. Bunu hiç bilmemeli belki. Ya da herkes bilmeli. Belki de bunun üstüne gitmeli. Oradan yürümeli.
Yapa yapa, göre göre, duya duya edindiğimiz tecrübeleri içimizdeki iyiyle yoğurmak hislerimizin işi. Zeka mıymış bu yarışın kazananı, hep düştüğünüz yalanlar gibi. En başta kendini kabul etmek aslolanı. Yoksa ağlarız hep düzene. Kimi terk edildim diye düzende, kimi olmadığını bildiği düzenleri kurmaya çalışırken, sızlanma doludur bütün odalar. Yıllar sürer belki kabul etmek, bazısı kabul etmiş doğar, veya büyür, hiç kabul etmeyen zaten ölür. Ya da çıldırır. Belki de deliler yaşar sadece bu hayatta. Ya da delilikten yürünür belki de bu defada. Sevgilim.
Hani bir kıza kötü yola düştüğü için acınır ya. O ney la? Kim nereye düşüyor? Ve düşenin arkasından kim bakıyor? kim acıyor ve, Hangisi yargılıyor? Uzun kıvırcık mı saçı? Bugün onu bir bulsak ve ağlasak. Düşmeyip de acıyanın arkasında kim var? Kim belirliyor senin dünyadaki yerini? Küçük yaşantım minnacık yaşamlarla bulanıyor. Bulantılar hep kendime dair, Bakıyorum da herkes bituhaf yaşıyor. Para ve ilgi her daim göz boyuyor. şaşırmıyorum. Ve ben de bakıyorum. Denk olmanın bu kadar zor olduğu bu dünyada, Birey olmak bir yalandan ibaret. Hangi kadın görmüş ki kendisiyle savaşmayan bir erkeği, ve tam tersi ve hangi insan kendi olmuş, herkesin dışına çıkmış, kim ne yapmış, ve hangi koşul beliriyor bu gerçeği? bence insanoğlu tümden bıraksın bu işleri.
Yorumlar
Yorum Gönder