Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Dayı kim sürecek bu tarlayı

Genetik yükleri savurdukça altından iyi hayvan çıkıyor. Hayvanım abartılı durumlarda hıhı diyor. Kurcaladıkça yok etmişim istekleri,aktıkça varoluyormuş oysa ki. Ne hesaplaşman biter,ne değiştirmek istediklerin ne de öz eleştirin.insan evladı cümleleri bir düzenli kurma artık. Hatta cümle kurmayalım. Kafan mı karıştı senin yine mi yaşamak zor. "Neden bu kadar akıllıyım" dan ince geçişler yapılır "neden benim yazgım"a bu esnada. sonra da aşk küçümsenir içten içe. yaşam kaynağı her sıkıştığın yerde sarıldığın değil midir?belki de varoluşun. aşkla köksüz olamamak arasında ince bir çizgi mi dersin? İşin özü bu işleri değil öbür işleri çözmek lazım.iddiasız cümleler peşinde koşar insanlığını kabul etmiş insanlar gibi geliyordu, meğer cümlesiz bırakırmış insanı. en iyisi tutunmak sıkı sıkı çünkü kusursuz genetik çözebilen insandır bu işleri.

selam. ben antenli bi canlıyım.

Odandan çıkmana gerek yok Masanda oturmaya devam et ve dinle Dinleme bile, sadece bekle Bekleme bile. Gerçekten sakin ve yalnız ol Dünya özgürce sunacaktır kendini sana. Maskesinden sıyrılmak için başka seçeneği yok Huşu içinde yuvarlanacaktır ayaklarının dibine. Franz Kafka

Bu iş zor yonca. çünkü insanlar hep bazen.

Kendinden sıkıldığın kışlardan bir gün. Sanki umursamaz ruhunun duygusuz içten olmayışları ile alışkanlıklarının seni tembelleştiren rahatlıkları bir olmuş içindekileri boşaltmaya, dört nala, tarlalarını yakmaya geliyorlar. Kokusu alınıyor işte. Yanmak üzere olmak kokuyor. Oysaki ne gerek var. Donmak daha iyi gibi. Neyse. Kokuya alıştın yine. Ama alışmışım. Sıkıştığın yerde cevabın hep bu değil mi. Alışkanlığın. Unutma ki, o senin en büyük garanticiliğin. o senin düzene ayak uyduruşun. Ama çok özlemişim. Bu da kendine yaptığın en büyük ayıp. Birileri meydan okumalı ama bazen de. Meydan okumalar azalınca, dünyayı kavrama pişkinliğiyle, kendini bıraktığın yerlerden. Kokusu alınıyor işte. Yanmak üzere olmak kokuyor. Tarlaların yakınlarında. Kışın bu soğuğunda.

Benim de bir planım var

“onun aradığı şey, benzersiz bir tecrübenin sonunda benzersiz bir varlık olmaktı.” Belli ki onu diğerleriyle aynı gruba düşürmeyen buydu. Hani düzen de güzel de, yetersiz. Bazıları doymayan bir merakla geliyor dünyaya. Çok mu zor? Güzel bi iş, güzel bi eş gibi toplumsal gereklilikleri yerine getirmek. Evet bazılarına zor. Yetinemeyenler. Maddede aramazlar ki onlar hiçbirşeyi. Anlarda ararlar. Anların peşine düşüp yarınları hep boşverirler. Yarını yarınlar düşünsüncülerden halliceler onlar. Baktılar olmuyor, baktılar beden eskiyor. Biz tutunamadık derler. Ödül mü var ki sonunda? Hayır. Kendimize yaptığımız yakıştırmalar bedava neyseki dünyada. Yoksa her “ben” ile başlayıp “-ımdır” ile biten cümleden para kesilseydi, iyi para birikirdi. Bize o parayı verseler, biz gezerdik. Dalgayla dumanla geçirilen bir ömrün anarşist yaratıcılığında, işte oralarda biryerlerde maddeyi de bulurduk, manayı da. O kadar da zor olmasa gerek. çok sevdiğim bu dünyanın bütün halkları; hadi birleşelim. Ve he

Ortak açıklıklar

kendi kendime koktum bugün. yürüdükçe esti burnuma, kim diye etrafıma baktım. bir kediydi. geçmişi istedim, bir uğrayıp çıkmak istedim. sonra oturdum bahçende, çay içtim buzlu. keyfim iyi dedim içimden. sonra sesli söyledim. sevgilim, keyfim iyi. su sıcak gelsene. bildikçe, sahip olunuyor gibi geldi. bilgi mülkiyetini de istemedim. unutamadım ama susturdum kendimi. düşündüm ama söylemedim. farketmedi. yanlızlığımı istedim senin yanında, olabildi. ayarsız attım, o da oldu. ben attım, o da oldu. napsam oluyo lan senle, ne geniş mideliymişsin. Bana insanları sevdirdin dedin sevgilim. İyi sevdirmişim yürüdün gittin. O aşkı özgür bırakmak için de sen girdin kanıma tuzlukla. Aşk özgürlüğümüzmüş sevgilim, ne güzel geldin. Ne oldugumu bilmezken yüklendiğim anlatma kamburundan kurtardın, sonra da kambur gibi gecelerce sırtında taşıdın. Hiç kavram yokmuş dedim, benimle geldin. Açık ortaklıklarımız vardı, çelişkisiz sevebildik. Helal la bize, ne geniş mideliymişiz.

Ergen olmak

"On the way Trying to get where I'd like to say I'm always feeling steered away By someone trying to tell me What to say and do I don't want it I gotta go find my own way I gotta go make my own mistakes Sorry for feeling Feeling the way I do Open wide and they'll shove in Their meaning of life But not for me I'll do it on my own Open wide and swallow their meaning of life I can't make it work your way Thanks but no thanks By the way I know your path has been tried and so It may seem like the way to go Me, I'd rather be found Trying something new And the bottom line In all of this seems to say There's no right and wrong way Sorry if I don't feel like Living the way you do" Denize dogru. Sevgilim.

çırılçıplak değil donla

Zamanı düşündü bekleyen kadın. Orada o beklenen 15 dakikanın bir anında zamanı düşündü. Zaman, zamanı geçirirken geçen zamandı. Güldü bütün bunlara. En anlamlı saçmalığın ortasında. Heyecan vardı özde. Durdurulamayan bir heyecan. Zaman vardı arada. Hep yenildiğiniz zaman. Onu durdurma planları yaparken sizi durduran. Oysaki bakmakla görülmeyen dinlemekle duyulmaz, dokunmakla hissedilmezdi ve koklamakla ise hiçbirşey sevilmezdi. Bütün olay düşünceydi. İstekse bir çeşit hormon. İki nefes arasında salgılanan. Sen geldin sonra. Hani bir ezber gibi. Oturdun öyle. Tam karşısına. Bazen de her şey aynı der gibi. Bazen dedi kadın. Gergin. herşeyin cevabı bazen bazen. sevgilim.

ivme

Ezberleri bozarken seninle ben, içimdeki iyi hayvanı temize çektim. Güzel yazıyla başladım. Bu defa çirkinleştirmeden bitirdim. İnsan yanım sanırdım iyi olan. İnsanlık sanırdım hep doğruyu bulan. Yanılmışım. Yanılmaları sevdim seninle ben. ve gerçekleri. Senin masalsı gerçekliğini içime çektim. Biraz bencilce. Biraz hüzünlü. Ama gerçek. Senin yanında ben oldum sanki bir gerçek. O da değil ama. Değiller döndürüyor benim dünyamı. Aramamayı öğrendiğim gün, bunu da öğrendim yanında hediye. Gün olur öyledir. Gece olur değildir. Hep olan şeylerse sadece filmlerdedir. Rolsüz modelim ki ben. Hiçbiryere ait olmamaya geldim buraya. Kimseden rol çalmamaya. Olduğu gibi yaşamaya. Olduğu kadar. oldurabildiğimiz kadar. yalansız. uçmak gibi. aşk gibi. sevgilim.

Hiç

Tuzaga düşüş. Yer beden, kurak toprak. Nefret ettiğim her seyi olmak, esaret bedenime, köle ruhuma yaklaşıyor. Farklı olmadığımı bildigim günden beri giyotin yapamayacaklarım icin. Şiddet. Ağrı. Tuzak. Gözyaşımın dondugu ışıklı gölgede. İsyan. Suskun. Bilgi. Düş. Uyandıgım her yeni seye gün dedirtiyor esaretim. Tutsak kan hücrelerim. Yaşamak için aynı, nefes almak için farklı olmak gerekiyor. Çıkamıyorum. Ne biriktirdiyse kazımaya geliyor içimden. Onun oyunlarıyla onu yerle bir etmeye çalışıyorum. Yenilgi. Aynı oldugum kadar koşuyorum. Tıpatıp oluyorum. Köksüz bedenim habersiz yerleşiyor her gölgeye, agırlaşıyorum. Korkuyorum. Gidelim. Ayçiçeği Doğduğum, göz açtığım, gözyaşı döktüğüm benim gibi değil. Daha fazla içine girmeyelim. Gidelim. Ateşböceği. Onun yöntemiyle başa çıkamam, büyüklük istemedim. Büyük aynılık. İstemediklerim ve olamyacaklarım.Olmaktan korkup, her gün katlandıklarım. Uzaklaştığım, içinde yok olduğum. Hiçlik,sessizlik,tuzak. Ben tuzaga düştüm bedenimde. Çığlık. Karab

ay vil fak dı sistım vit may ovn tuulz

Zeka ve duruş onun özgürlük tanımı ve durmaksızın aşık olduğu. Karşı duruşlarını kıvrak ve umarsızca kimseye ihtiyaç duymadan yapanda daimi bulduğu.aşkı. Teslim olmayanda. Yersiz yere çırpınmayanda. Hani isyanım vardı çocuksuluğu ve en derin öğretilerle beslenmiş vicdani yaşlılığı. Olgunlukmuş onun da adı. Zeki görünmeyi umursamayan deliliklerinin içinde bir saygı sebebiymiş hep duruşu. Sanki biraz da saygı duruşu. Tarifsiz bir huşu. Çizer önce dünyayı siyah beyaz ve biraz da gri. tıpkı olduğu gibi. Sonra ekler renkleri. Gerçekte bulduğu gibi. Siz oturduğunuz yerden takdir edersiniz. Ya da yerersiniz. Ama nedense hiç, içine girmezsiniz. Bizse besleriz o kuşu. Uçarız da, konarız da. Kafamıza göre. Düşeriz de, kalkarız da. yaşadıklarımızın içinde. yaparız hepsini korkmadan çünkü yollar bizimdir. Anadın mı

Denizlere ve geceye çıkar keyif sokakları

Bir ara sürdük kendimizi piyasaya da karşılıklı dağıtmaya başladık ya duygularımızı. Ben orasını kaçırdım işte. Uyuyordum heralde. Her şeyin karşılıklı olduğu düzeni alamazken hayvansı bünyeme, üstüme giymeye çalıştığım egolar hep bol geldi ruhuma. Zevk alırken cehaletimden, rahatsızlıklar oldu bazen midemde. Sanki bir gün bu savaşların içine uyandım. Yaşamamanın dibine vurdum belki de. Bana en tam gelen elbisemle, gösterişsiz aykırılığımla keşfederken kendimi, önce uyuşturdu, sonra güldürdü ve en son çözdürdü dünya bana. Kendi kendine. Dönerken o. İçine girmeden kolayladığım muhteşem bir yol gördüm önümde. Yanımda. Sağımda. Solumda. Ve arkamda. Bakış açımın aldığınca. Hayallerimce. Sense hiç yorma kendini. Ben açıklarım ona. Bizim hep kaosla huzur arasında bir sınırda buluşacağımızı. Ona anlatırım bütün gördüklerimizi. Yaşarken onunla daha önce görmediklerimi. En işlenmemiş güzellikleri. Bazen kaybetsek de hep bulduğumuzu söylerim ona ben. O da biliyor ya sonum olmadığını. Bilir o be

Eser mi dersin?

İnsan doğası iyi olmaya çalışır. Zeki değil ama çalışır. Bazen doğallık ve saflık iyilik, güzellik. Bazende pis bir oyun gibi. Kocaman bakan o vahşi gözler. Pis bir oyun. Ama oyun kendi kurallarımızla. İşimize geldiği gibi. Gidelim işte. Bir an yine, bir yerlere aidiz sanalim. Sonra geçsin o his. Biz yine özgür olalım. Yarın yaşlanalım. Bedenlerimiz eskidikçe. Bırak kafamızı duvarlara vuralım. Ama yaşamış olalım. Mümkün olan tüm yerleri. Bazen sanki bıraksın herkes ve dünyanın sonu gelsin. Sanki bazen bırakalım da dibe vursun herşey, bir nefeste. Sanki en gerçek duyguymuş gibi dibe vurmak bazen. Ve bazen de herbişey sanki. Yine de dünyanın en mutlusu bi şekilde biz olalım. Sevgilim.

teninle tanışmanın zamanı

Neye inanıyorsun dedin. "Aşk" dedim. Bunu da bana öğretilenlerden sandın. Senin sanrıların dağıldıkça görüyordun benim inandığım şeyi. Vakti gelmişti, tüm çözümsüzlüklerde biz çözüldüysek o zaman büyü buydu. Anlam yüklemekten kaçarken kendimi ortasında bulmuştum her şeyin.Yine açmıştım kendimi bir büyü bhanesi bulup, oysaki her yabancı gibi,insanlıgım fazla geldi dengemiz bozuldu. onsevismemiz uzadı yine toplumla, bana yine hazır degil.işte tam da bu yüzden ateste caydanlık camda yagmura gitmek istiyorum. kacmak degil, sorularım hiç bitmeyecek sadece oldugum seyi saklayamadıgım çok açık. Yaptığın her şeyi sevmek tutarsızlığı içinde kendini pek sevmemek sınırında hem de yokolma istegiyle nefes aldım. Degistirmekte ya da kabul etmekte degildi ki hesabım.farklı öğretilerle aynı yola çıkar iyi insanlar. İyiliği bile sorgulamadım,saygı duydum. Kendin dışında sorguladığın her insanla kaçırırsın ayrıntıları,korktum. İki çeşit insan vardır hayatta. kimileri tüm hayatını bina gibi inş

tuzluk

Olmak ya da olmamak değil bütün mesele. Dolmak ya da dolmamak belki de. Bak şimdi. Size birini anlatıcam. yeni bir paragraf Romantizminizi sikeyim sana bişey olmasın hissiyatıyla dokunurdu o hayata. Aşk dokunuşlarıyla. Çelişkili değil mi? Çok tatlı terimsel yargıları vardı, önyargıları ise kafiyeliydi. Bunun gibi değil. Ama nokta koymayı çok severdi. Hayatta en sevdiği şeylerden biriydi belki de nokta koymak. Heryere koyalım isterdi. Koyardık biz de. Nokta koymayı sevdiği kadar küfürü de severdi. Demek ki hayatta en sevdiği bi kaç şey vardı. Küfür ederdi, pis pis. Babası da böyleydi. Kendi hissettiklerini bir düşünüyorsa hiç tanımadığı kişininkileri on düşünürdü, yakınındakileri saymıyorum bile. İnsanlara değil bedenlerine, dünyaya değil şekline, dine değil kitabına küfrederdi. Babası da böyleydi. Annesi değildi. Herkesten önce, ona söylenebilecek kötü şeyleri yüksek sesle o kendisine söylerdi onların içinde. Farkındayım diye. Siz de fark edin diye. Baksınlar ona isterdi. Ama abartmas

lolo

temerrüde düşmüş hayallerim. çaresizliğime istinaden katlanmışım verilmişlere. birileri demiş ki sabret, birisi demiş farket, birileri buyurmuş dikkat et diye. çözülmemişliklerimin fekkini koyup önüme çözmeye gidiyorum şimdi. süslemeyi bırakıp sadelikte dalgaları izlemeye gidiyorum. defol diyorum ona ve içindekilere..ne sandın ki kendini? bense sandığın şey değilim. unuttuğumu sandığım pembeler olmayınca büyütmüşüm seni. farkettiğimde gitmemekmiş hatam, kimine göre eksik kimine göre fazla cümleler hata değil. aynaya bakarken yummuşum gözlerimi, sevdiklerimde görünce yansımamı durdum şimdi. nefes aldım. düşündüm ve yine farkettim. ben bitmeden sen bitebilirsin.

Aseton

Oturdum düşlüyorum yine, herkeste geçici ama unutulmayacak bir iz bırakabilmeyi. En çok kendim için istiyorum bunu. Uçmadan önce sevdigim şeylere dokunup asetona dönüşmek. Neyle yaşarsınız diye sordum kendime "aşk" dedi. bilir misin? ben de.. ama senin gibi değil. Tam istediğim gibi değil, bilmediğim gibi olmasını hayal ettim ben. O yüzden hep kendimi sevmek ile nefret etmek arasında gidip geliyorum. Onu da seviyorum. güneşle uyandığım o güzel sabahları hatırladım. sen gülümseyerek uyanır mıydın? o kadar mutlu uyudun mu hiç? ben uyudum çünkü kişiler küçüldükçe duygular büyüdü.kendi içimde savrulmayı öğrendim. o yüzdendir ki kimse beni savrulurken içine almıyor, alamıyor. o yüzden açık açık söylüyorum. Katılımcı aranıyor, ziyaretçi değil. yaşamaya açtım gözlerimi, kaçırırım diye korkudan kırpamıyorum. şeritleri yutmak varken bana uyuşmaktan bahsediyorsun. bir türlü öğrenemedin, ben yaşamayacaksam hayal kurmam. hayal kurmayacaksam uyuşmam. çünkü yaşam benim ruhum,

Bu yazıda foklardan bahsediyorum

Batıda biyerlerde buldum ben kendimi. Güneyde ise muadilimi. Tam da aramadığımı fark ettiğim zamanda. Ve bütün o hırslardan uzakta. Sakin bir huzurla. O yüzden de düşündüm ben seni, gün dündü ve vakit geceydi. aylardan yağmur, mevsimlerden bulut, geçen yıllardan yalnızca biriydi. O kadar olmuş işte. Oralarda bir yerlerde kaybettin sen kendini. Mutsuzluğun bundandır. Dünyaya ve onun adaletsizliğine yüklenme boşuna. Tercihlerinin arifesinde bıraktın sen bir parçanı. Hiç bizaman eskisi gibi olamamacasına. Tıpkı herkes gibi ama biraz farklı da. Aynılaşma ve denge çabasıyla özünden uzaklaştıkça. Bütün onayları dünyaya bıraktıkça. Görünen hayatlar ise bildiğin safsata. Ama sen umudunu yine de kırma. gerçeklerin hep yanında. hergün baktığın aynada.

sallanalım salıya

Falım beni teselli ediyor bugün.. O geldiğinde olacak mı, şu bi bitecek mi, onlar ne zaman anlayacaklar kocaman yaptıkları o küçük ayrıntıları benim ufacık yaptığımı, ben ne zaman anlayacağım büyüttüğüm onlarca ayrıntıda kaybolduğumu? Soruların cevabını hiç kimse vermiyorsa, falcı en doğrusunu mu yapıyor? Teselliye ihtiyacım varmış demek ki..o biliyor. Var olmayan küçük erkek kardeşimi gördüm rüyamda geçen, var olan kardeşim sevindirdi beni sonra.. Demek ki o küçük danseden şarkı söyleyen velet de falcı.

sonra

Sonra durdum bir süre. Zamanı durdurdum. Yıllanmış alışkanlıklara döndüm. Sığındım. Süre istedim yüzleşmelerden. Belki de son bir şans verdim, gördüğüm bu yola yalnız girmek istemedim. Bu keşifleri paylaşalım dedim. Koymadığım isimler ifade problemlerine, sahte inançları sezmek vazgeçmeye neden oldu. Sonra döndüm bir süre. Zamanı döndürdüm. Adım attıracak yeniliklere durdum, yüzleşmelerim ceplerimde. Teker teker çıkardım hepsini, acelesizce. Kimseyi üzmedim. Üzüntüyü gıdıkladım, hoşuna gitti. Hoşuma gitti. Güldüm. Ve yanımda gülenleri gördüm. Konuştuk onlarla. Günlerce, gecelerce. Sonra benimle konuştuk. Güzelce, edepsizce. En son seninle. Güvenle, acelesizce. Ve ilk defa bir umutla. İnandım senin başlangıçlarına, Güzel tatlı dünya. Yarattıklarına anlamlar yükledim. Anlamlara ise bakış açıları. Baktıkça açtım sınırları. Sınırların ötesini sevdim. Orada kendi sınırlarımı çizdim. Onlara dokunarak. Ve bulmaya başlamanın cevabını buldum. gerçeğimi gördüm. sevişmeyi öğrendim seninle. sonun

Ben bir büyücüyüm ve düşlere inanırım

Rüyamda bebek Ayşe'ydim.Koşuyordum ama bebek adımıyla o kadar koşmak olur mu? Olmuş. Sonra düştüm taşların üstüne.Dizimde hayat boyu kalacak bir iz kaldı,kanımın rengini ilk o zaman gördüm,sevdim. Derin uykuda değilim, yaşamak benim afyonum. Her türlü mekansal sapmaya müsait bünyem.İşte bu yüzden bir yabancı istedim dün gece hayalimde. En küçük zaman diliminden sonra yabancı olmaz kimse benim için; küçük eller büyük kalp hikayesi benim ki.Sevebilirim herkesi, bazen de hiç kimseyi. Kendime anlatırken heyecanlandığım her şey büyüdür benim için. O büyü aşık etti beni hayata. Efsunlu bir yabancı. Uçurumu benden çok farklı biri;ama çoktan atmış olsun kendini. O da emin olsun ki kolay kolay ölünmez eğer ip cambazıysan pamuk ipliğinde.

ilk başı.

Bok desen heyecanlanacağım mevsimlerde, gökyüzü açık, neyin ne olduğu ortada ve parlakken başladım keşfe ben. Hücrelerden damarlara, beyin kıvrımlarından ayakuçlarına kadar gezindim. Sorsanız mikropları bile gördüm. Nefret ettim önce onlardan. Onlar olmasın istedim. Suçladım, öfkelendim. Her şey temiz, her şey olması gerektiği gibi olsun dedim. O sırada başka bir algıdaydım. Kucaklamayı tahammül sayıp, kaçırmaktan korkan sabırsızlıklar yaşarken, bütün kötülükleri vermek ve bütün iyilikleri almak olarak nitelendiren öğretilmişlikleri bırakamamıştım hala. Ha bir de iyi ve kötünün kendilerini tabi. Kavrama takıldım bi süre. Kalıplarım ceplerimde gezdim o sıra. İşte hemen hemen o zamanlara denk gelir ilk fark etmem inancımı. Bütün Allahsızlığımı koruyarak ama Allahına kadar. Konyaya gidip geliyordum ben. Bana sorsan ateistliğimi, agnostikliğimi ve bilimum dini inançsızlıklarımı sayardım ki hala daha sayarım. Hoşuma gider bütün bunlar. İnanmam ki senin inandıklarına, güzel tatlı dünya. Ta

burada ben kendimi anlattım çocuk, küfür de etmedim.

Hissedilme noktası mı en gerçek veya kurgu olan ya da ikisi birden mi oluşturur çizgisini zamanın. Evet saçma bazen. Açık açık açıklamamak bazen bütün olayımız. Açık açık saçmalamak bazen en akıllı yaptığımız. Evet bazen de her şey bazen. Dün hayatımda yaptığım en gerçek yüzleşmemi yaşadım mesela. Beni en çok az tanıyan insanlarla. Kafalarında idealize etmişlerle. İlk kez büyümek mevzu bile değildi. Ve son kez gözümdeki dünya çizildi. Her şeyin en son ilkiydi. Güzeldi. Majör öfkelerimden arınmam benimle kendim arasındaki münakaşaları tatlılıkla sonuçlandırabilecek kadar rahatlamalara ulaşmamdandır. Ve bu rahatlamalar sırasında düşünmeyi ne kadar sevdiğimi fark etmemdendir. Bence herkes yapmalı. Söylenecek kötü şeylerin bir de tersi var bu dünyada. Fark edilmeli. Ama ben size amacımı söylerim yine de. Dünyada aranan her şeyin sadece bir kelimesinde gizli olduğu sonsuz bir yazı yazmak istiyorum aslında bütün ömrümde. Ve bunu bırakmak istiyorum dünyaya ömrüm bitince. Sonra gün biter. Çoğ

Baba'ya Mektup

Sana belki de çok önce yazmam gerekirdi, hayatıma hiç pişmanlık sokmamayı senden ögrendim baba, o yüzden dogru zaman bu anmış. Sana son 26 yıldır neler yaşadıgımı anlatmak istiyorum.Seninle en çok ilgili olan kısmı sanırım asla kendim olamadığım aşk hayatım. Seninle mücadele ederek başladım ben hafızama anıları kazımaya. Bazen evde donsuz gezmek istedim,büyüdüm dışarı çıkmak istedim.Sen evin kötü polisi,bense akıllanmaz kız çocuğu.Bu sürede beni ne kadar tanıdın bilmiyorum,ve tam burada başladı sana benzeyen erkekleri arayışım. Hayatıma ilişki diye soktugum hiç kimse dogru düzgün tanımadı beni baba.Tıpkı senin gibi , olmam gerekeni söylediler bana hep. Bende tıpkı seni ehlileştirmek için uğraştıgım gibi emek verdim onlara. Olmadı baba, hiç kendim olamadım. Güçlü ol dedin.Bil ama kapılma dedin.Ayaklarım çok küçüktü baba,dengede durabilmek için.Duracaksın dedin.Olduğum şeyin ötesine ittin hep beni.Gurur duymuyormuş gibiydin, sana yaranabilmek için okullar bitirdim,paralar kazandım.Ve hat

öze giriş

Uçakları sevdiği için pilot olmak isteyen, olamayınca da uçak çize çize ressam olan insanlar var bu hayatta. olamaz mı? olabilir. Ama öyle değil. Görmediğin dokunmadığın zamanlarda gerçek olduğuna inanmadığın çekimler var aranda. Saçmaladığını sandığın zaman bile içini doldurduğu cümleleri, anlamadığını sandığın zaman bambaşka bi yönden aslında senin anlamadığını sana gösteren yaklaşımı, ben zekiyim diye asla bağırmayan karakteri, duygusal olmaktan utanmayan insanlığı, nasıl göründüğünü umursamayan güzelliği. Var işte. Sen gezerken kendini özgür sanıp en büyük esaretlerde, onunla birlikte küçümserken farklılıkları, kendini bile tanımaya üşenecek isteksizlikte tanımazken insanları, ait olmadığını hep bildiğin yerlerde, paylaşmayı sahiplenmeyle karıştıran özgüvensizlikle, bir yerlerde birileri hayatla barışını yapıyormuş. Sanki hazırlanıyormuş. Hayata iz bırakmaya. Gerisi çok da önemli değil gibi.

Sen dünya için bir isimdin, benim için dünyaya yeni isimler verdin.

Onlar anlamaz ki. Hoş anlasalar ne değişir. Ya da bişey değişmeli midir? Bilinmez. Boşver. Boşvere boşvere geçirdiğimiz yıl dönümleri boyunca seni düşündüm ben hep. Seni aradım o günlerde, kendimi bana göster diye. Basit olanı bir de kolaylaştır diye. Kendi aksimi gördüğüm sende, bütün ifade problemlerinde, gözlerinde, dudaklarında ve hatta o küçük gamzede, gösterişten çok uzaklarda, ağlatan bir aymışlık yaşadım. Bıraktım. Bendeki bildiğim beni senin ellerine bıraktım. Sen küçüktün oysaki. Ellerin küçüktü. Küçücük dudaklarındaki gülüşün küçüktü. Sen, baktıkça büyüdün. Dokundukça soyundum. Gülümsedikçe gerçektin. İçtikçe ağlattın. Senden anlamlı bir söz bile beklemedim. Sendin anlamsızca bulduğum bütün anlam. Bana geldiğin ilk andan itibaren benim için di li geniş zamandın. Beş santim uzaktan gördüğüm en güzel surattın. Beş santim uzaktan bana gülen bi hayattın. Saatlerce, günlerce, insan yapımı bütün zaman birimleri boyunca, bıkmadan, usanmadan yazardım. Bakardım. Sanki olur gibi geld

Merhaba, ben buraya yeni geldim...

dedi içeri girince. Yapma demek için çok geç kaldığımı düşündüm hala parıldayan gözlerine bakarken. Bir süre daha böyle parlardı elbet... Benimkilerden yine de umutluyum.

madde mi mana mı dersen; ayak derim yekten

Yokum ben bazen aslında. ordan geçerken yokum, orda dururken yokum, dinlerken sağır, konuşurken dilsizim. Senden de banane zaten. Bütün keyifler ve iyi niyetler arada almayı unutulan bir hap oluyor. 20 miligram. Ajitasyon pis bir hastalık gibi sarıyor. Hep kendini haklı görüyor. Herkesi çirkinleştiriyor. Çıkarlar karamsarlıkta sırıtıyor. Ben bunlara Cezmi ersöz kafaları diyorum kendi aramda. Senden de banane zaten. Sonraki gün geçiyor. Yine aldı verdi devam ediyor. Yine bi şekilde adapte oluyor. Habitatına sıçtığımın düzenine. Başka türlüsünü akıl çiziyor, ayaklar yol vermiyor. başka türlüsüne hormonlar el vermiyor. Senden de banane zaten. Unuttuğum 20 miligram.

Öfke

Küllerimiz de yetmedi sana. Onlarla sabun yapıp kendi içindeki fesatı yıkayacaksın? Zorlama kendini, biliyorum peşimi bırakmayacak yanlızlığım ama sensizlikden değil. Adını özgürlük bile koymadığım uçsuz bucaksız nefeslerimde en fazla bir cigara öksürüğü olacaksın. Her zaman öyle oldun. Hayat asalakları sıralamasındaki yüksek merteben güzelliğinle örtülmüştü. Ben de her zavallı insan gibi ona aşık oldum.Allah'ın yarattığı bir güzel yüzsün sadece,üstüne hiç bir bok koyamamış bir aptal.Aptallığın en çokta sana olan öfkemle birleşince anlamlanıyor.Sen de biliyorsun benim AŞKa vurgun olduğumu,sana değil.Kendi yansımama aşık olduğumu,sana değil.O kendine güvensiz ezikliklerin içinde beni hep bir mucize olarak gördüğünü bileceğim.Asla söyleyecek götün olmasada;şaşırmadın değil mi çünkü söylemen gereken herşeyi ben söyledim 5 senedir.Korkmuyorum ki acıdan.Her acı bana yeni bir aşkı getirecektir biliyorum.Ezikliklerimden de korkmadım,insanlığımı kabullendim. En zoru karşındaki anlasın diye

kelimelerle oynamak kadar güzel bir şey varsa, o da yürümektir sınırlarda. bu yaşlarda.

İnce bir çizgide yürüyorum her cambaz gibi. Arka yakındaki özgür bırakılmayan beyinler dalga geçiyor, yüzlerindeki umutsuzluk, mutsuzluk korkutuyor. Herkesin arayış içinde olduğunu unutan yüzleri arayışların hepsinin yılgın ruh halleriyle olması gerektiğini haykırıyor sanki. seni de görücez diyor onların kederli martıları bana çarparak geçerken. Oysaki bakılmayan taraftan bakıyorum ben. martıları komik buluyorum, çıkardıkları sesler eğlendiriyor beni. ben yeni bırakmışım geçmişi, yeni karşılıyorum yaşamın güzelliklerini. Ön uzakta mutlu son netleşiyor. Mutlu ve son işte. Oysaki ben yolu seviyorum aslında sadece. O ince, korkutucu, loş ve umut veren yolu. Sonu umrumda değil. Atlayacağımı biliyorum mutlu sona gelmeden daha. Belki de bambaşka yollar bulmaya. korkaklık değil bu, tersi de değil ama. mühim olan keşfetmeyi bırakmamak hala. ben gezerim oturduğum yerlerden yine, kaç cambaz ulaşır mutlu sona, kaç cambaz korkar geri döner kederlere ya da atlar sonu gördüğünde neşeyle. Kim bilir

çizdiğin sınırlar kadar yaşarsın hayatı, ama illaki çizersin o sınırları

Sırıtıyorum pis pis korkanlara. Korkuyu yendiğimde öğrendim. Mümkün olduğunu başka şeylerin. Korkuyu yenmek açtı kapılarını kendinden farklı şeylere. Dinleyip sonra yargılamaya. Yargılamaya ama hüküm vermemeye. Oluruna bırakmak değildir hiçbirzaman olay, o oluru eline alıp istediğin yere savurmaktır hayat. isim vermek değildir her zaman gerekli olan. bazen sadece yaşamaktır, gerçekçi kılan. 43 numara olacak ayakları sevdiğim adamın. sanki bütün olay 43 numaraymış gibi. ayaklarını seveceğim en çok. Değişmeyen, gelişmeyen özelliği bu olacak bi tek, bir de devamlı gezmesi, fikir dünyasında, en uygun deniz kentini ararcasına. Siz bu muymuş diyceksiniz her zamanki gibi. Ama bu olacak resmedilemeyen ve üstüne şarkı bile yapılamamış şevkim. Tabii ki eyvallah diyceksiniz. 43 numaraya. sonraki gün yalnız olacağım keyifsizlik evresinde. daha mı kötü sahte yalnızsızlıklardan. kimse bilemez yaşamadan. açık açık söylemeli bazen herşeyi. herşeyi çözen empatik keyif verme eylemi.

Muhittin

"normal ol" diye fısıldadı kulağıma eğilip. normali ne ki bunun? "o kadar rahat oturma, ağzına geleni söyleme ve bu kadar çabuk gülme" dedi. güldüm. sonra gülmekten utandım. ne saçma değil mi? öyle. çelişkiler yumak yumak olmuş hepimizin içinde. mutluluklara isim takma halinde, neşelerimiz çobanlara emanet, kurallar dahilinde. böyle zor ve zor olduğu için anlamlı gibi gelen, oysaki sadece slm cnm nbr? özelliğinde, normal bir beynin, kendini açmaktan utanan kelimeleri birleştirdiği cümleleri severiz biz. tıpkı bunun gibi. özü sözü bir tıpkı senin gibi, biraz deli tıpkı benim gibi. şaşırma bu kadar artık 80lerde değiliz

I am a fuckin hippie

Bir anda bir koku duyuyorum bazen. koku duyulur muymuş demeyin, benim burnum duyar, kulaklarım unutur. Evde otururken bir anda pencereden, metroya yürürken merdivenlerde, durduk yerde geliyor o koku. az ama çıldırtırcasına fazla. İsim verdim ben o kokuya işte: tutku. Takip edince aynı kalmıyo, kovalayınca yok oluyo. ummadığın anda geliyo, beni benden alıyo, onu isteyince gidiyo. tutku tutulmuyor, kokuyor. şahitlerim var. not: ingilizce başlık daha afilli oluyo yalnız haa

BİR HEDONİST PORTRESİ

5 gün boyunca birlikte yaşama fırsatı bulduğum bir hedonistten nacizane bazı çıkarımlar yaptım. Birincisi, "Her arzunu tatmin et, her zevki tat " ilkesini benimserler. Bunu engelleyen şeyler onların düşmanıdır. İkincisi, "En kutsal değer senin çıkarındır" diye düşünürler. Bir hedonistin kendi çıkarı için feda edemeyeceği değer yoktur. Üçüncü özellikleri, çalışmayı sevmemeleridir. İş ve çalışma, zamandan ve keyiften alıp götüren şeylerdir. Bunun için, tembellik ve zor şeylerden kaçma, bu kişilerin özelliklerindendir. Dördüncü özellikleri ise, en ziyade nefret ettikleri şeylerin kurallar, yasaklar ve sınırlar olmasıdır. Canlarını sıkacak şeyleri düşünmemek için en büyük silahları ise alkol ve keyif verici maddelerdir. Beşincisi, aileyi cinsellik boyutuna indirgerler. Erkek yasak zevklerin aracıdır. Aile için sorumluluklar, çocuk sahibi olmak bir hedonistin rahatını kaçırır. Bunun için evlenmekten kaçınırlar. Altıncı özellikleri ise, son derece ‘ben-merkez

Kum Gelini

Kum gelini olmak istiyorum. yukarıdaki gibi. ama daha boduru ve hafif yanlara doğrusu. Sevdiğim adam ile kumların sıcaklığında, çıplak ayaklarımla beyaz bir buket çiçek ile gerçeğe ve sadeliğe evet demek istiyorum. çiçekleri kendi ellerimizle toplayalım ama. Günbatımında doğanın sesi müziğimiz olsun istiyorum. deniz kabuklarına kulağımızı dayayalım. Evet, itiraf ediyorum bunu istiyorum. Ayaklarım yere basmasın, kime ne? Kumların bittiği yerde, ahşap bir evim olsun istiyorum. günlerin bittiği yerde de geceler başlasın istiyordum ama o zaten oluyormuş dediler. olsun kafiye oldu böyle. Deniz kumu...Kum kokusu. kuku kokusu. apıs arası.sik kokusu. Sevgilim. atos, portos, aramis ve dartanyan. Kumların başladığı yerde şehrin tüm sorunları kaçışsın istiyorum. Yasak bölge olsun orası, ikimizin bölgesi. kapıya kuru kafa asak. Orada göğsüne başımı yaslayayım, kokunu içime çekeyim, okşayayım. daireler çizerek göğsünü seveyim. çünkü öyle olunca bi erkek etkileniyo her türlü. biliyorum ben. Tarifsiz

bugi bugi

keytle üniversiteden tanışıyorduk. Üniversite hayatında geçirdiğimiz yaklaşık 10-15 gün ve gece dışında pek zaman geçirmemiştik. Ha, bir kere de tatile gitmiştik. Yan yana odalarda kalmıştık. Nerden bilebilirdim o sarı şeylerin bana bir duvar yakınlığında olduğunu. Velhasıl kelam biz yeri geldi birlikte kovaya vassa ve, yeri geldi kalbimizdeki en derin sırrı paylaştık. İşte biz böyle yakındık anlayacağınız,. Mezun olduk, hayat bizi başka yerlere savurdu önce. Yılmadık mücadele ettik bir araya geldik. Aynı evde yaşamaya başladık. Gerçi daha önceden kısa bir süre aynı evde yaşama deneyimimiz olmuştu ama bu öncekilere benzemiyordu. İlk bi kaç ay normaldi, hatta mutlu bile sayılabilirdik. Ah ne kadar saftık o zamanlar. Aslında ilk sinyalleri fındıkla vermişti. İlk fındık sepetini gördüğümde içime inanılmaz bir sıkıntı kaplamıştı nedensiz “ bu fındaklar nerden çıktı arkadaşım” diye sordum. “annemler getirdi, yolda görünce aa keyt sever dedik aldık dediler” dedi. Sora dedi “fındık dediler y

kağıt param

Sen de gördün o gece, sadece yalnızlık beni tamamlıyor. Ruhum başka ruha bağlanmadığında kendim oluyorum, zincirlerimi kırabiliyor, mutluluğun her rengini görebiliyorum. Gözlerimde gördün o gece benim de senin gibi olduğumu, birbirimizi ne kadar istesek de birlikte olmamanın benliğimize vereceği hazzın birlikte olmaktan kat kat daha cazip geldiğini. Sen, sen oluyorsun, o deli deli bakan gözlerinin içindeki anlam gözlerime yansıyor. Deli deli bakıyoruz öyle. Bağlansak öyle bakamayız. Bağlansak o kıvılcım anında gider. Biliyoruz. Bildiğimiz için rahatız. İçteki acabalar ara ara geliyor, geçiyor sonra. Deli deli bakışlar. Sevişmek lazım, bu birleşme arzusunu atmak lazım bünyeden. Aslında biz sevişmeyeceğiz biliyordun, biliyordu gözlerin, sevişecek olan bedenlerimiz olacaktı. Ruhlarımız orada durup sadece birbirlerine bakacaktı. Fani bedenlerin yetinemeyen, ruhları saklayan ve sonunda bundan utanan tavrını takınıp kaçacaktım oradan, bitince. Ruhların bakışması, birbirlerine kartlarını açma